14 Mart 2009 Cumartesi

Şiir Tekniği ve Estetik

Şiir Tekniği ve Estetik

Ahmet Ada

Şiirde tekniği kurcalamaya başlarken ilk akla gelen soru hangi şiirin tekniğidir? Klasik şiir ile modern şiirin örgütleniş teknikleri çok farklıdır. Klasik şiirde ölçü, uyak, belli biçimsellikler (Sone, Gazel gibi), ses ve ritim öne çıkarken, modern şiir farklı teknik özelliklerle örgütlenir ve bir ‘yapı’ kurar. Dilsel bağdaştırmalar, şiiri dikey ve yatay .olarak kurmalar, tamlamalar, dilsel sapmalar, uzak çağrışımlar, imge, sözcüğün bir ses, bir kavram olarak değeri, sözcüğün seslerinin (ünlülerin, ünsüzlerin) bir eşgüdüm içinde olması, dizenin yitmesi ya da bütün yapıya yayılması (artlama tekniği) modern şiirin yapıya giden olmazsa olmazlarıdır.
Şiirde tekniği şöyle tanımlayabiliriz: Şiiri şiir yapan öğelerin tümü. Şiiri şiir yapan öğelerin ‘şiir olma’ sürecinde uygulama ya da uygulayım. Şiirin sanatkârlığı, oluşturulması yöntemi. Modern şiir gerçekliklerin ve üstgerçekliklerin verileriyle, şiire ait öğelerin (sözcük, sözcük ilintileri, ritim, anlam vb.) eşgüdüm içinde şiirsel yapıya yönelmesi teknik bir işlemle açıklanamaz. Çünkü şiir bazen doğaçlama olarak kurulur. Dilin ses ve anlam boyutu bazen doğaçlama olarak eşgüdüm içine girebilir. Bazen de şiir, şiirin malzemeleri bir araya getirilerek ve önceden tasarlanarak yazılır ya da yapılır. Öyle veya böyle, şiirde teknik yine şiirin kendinden çıkar.
‘Şiirin bilgisi’, ‘şiir yetisi’ elbette şiirin tekniğiyle ilişkilidir ve şiirin oluşumunda etkindirler. ‘Bir Şiirin Oluşumu’ başlıklı yazısında Stephen Spender şunları söylüyor: “Belki de belleğin şiir yetisinin ta kendisi olduğunu söylemek yanlış olmaz; çünkü imgelem belleğin çalışmasından başka bir şey değildir. Daha önceden bilmediğimiz hiçbir şeyi imgeleyemeyiz. İmgelem gücümüz, bir zamanlar yaşadığımız bir şeyi anımsama ve başka bir duruma uygulayabilme yetisidir. Bu yüzden, en büyük şairler, bellekleri en güçlü yaşantılarından, kendi benlikleri dışındaki en ince insan ve nesne gözlemlerine dek uzanabilecek ölçüde gelişmiş olan kişilerdir.” Şiir bilgisi, daha önce şiire ait edindiğimiz bilgidir. Şiir yetisi, şiir yazmaya yatkın olup olmadığımızın göstergesi, ölçütüdür. Bütün bunlar, belleğin çalışması sonucu daha önceden deneyimlediğimiz verileri yaratıcı imgelemden geçirerek sözcüklere, sözcük ilintilerine ve bağdaştırmalarına dökülmesine, şiirin teknik bilgiyle yazılmasına yol açar. İmgenin, ritmin, benzetmenin, değişmecenin, eğretilemenin, tevriyenin bilgisi, şiir oluşturma sürecinde donmuş bilgiler olmaktan çıkıp sürece katılırlar, şiirin kurucu öğeleri olurlar.
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın birkaç sözcük verilirse şiir üretebilmesi yalnızca yeteneğiin işi değildir. Geleneksel şiir modern şiir algılarının bir teknik yordama dönüşmesi de şiir üretebilmesinin nedenlerindendir. Ölçülü (aruz, hece), uyaklı şiirden, serbest şiirin olanaklarına açılan Dağlarca şiirin ses kıvraklığına bu teknik birikimle ulaşmıştır. Behçet Necatigil, “Şiirde biçim, gerekli parçaların yerli yerine konmasıdır” der. Yerinde kullanılan sözcükler, anlatımın biçimini, sesi düzenler. Yalnızca ses olgusu ile yetinilmez, sözcüklerin yerli yerinde kullanılmasıyla içeriğin biçimi de düzenlenmiş olur. Böylece anlamların dünyası oluşur. Ses ve anlam birimleri şiiri şiir yapan iki öğedir. Bu yapımda teknik beceri ne kadardır? Bilinemez.
Şiirin atölyesi içinde tekniğin yeri önemlidir. Mehmet Rifat Gösterge Avcıları’nda Necatigil için şunları yazıyor: “Behçet Necatigil şiirin atölyesini son derece önemseyen bir şair. Şiire yönelik hemen her gözlem ve saptamasında, bir şiir çalışmasının süreçlerini, düzenini vurguluyor. Behçet Necatigil, bir bakıma kendi şiirine bakarak , genel olarak şiirini şiir yapan özellikleri okuyor, bunları okuruna da yansıtıyor. Sürekli olarak bir düzenleme, yapı kurma, dokuma, birimler arası ilişkiler kurma, anlam çokluğu yaratma, vb’nden söz ediyor.” Behçet Necatigil’in Bile/Yazdı adlı poetik denemeleri, modern şiirin teknik bilgisi ile ‘şiir eğitimini’ içeren yazılardan oluşur.
Öte yandan, şiiri anlamlı kılan bağlamıdır. En geniş anlamıyla bağlam (İng. Context) şiir tümcelerinde anlamın bir bağlam içinde belirmesidir. İmge ve eğretilemeleri, tarihsel, toplumsal, hatta günübirlik bir olguya, nesneye gönderen şiir, bir bağlama gönderen şiirdir ve anlamlıdır.
Şairin bilinçli olarak Türkçe köklerine yapım ekleri getirerek türettiği sözcükler, sözcüksel ve dilbilgisel sapmalar şiiri zenginleştiren, çok katmanlı anlam öbekleri oluşturan teknik girdilerdir. Bazen de dilin sözdiziminde gerçekleştirilen değişiklikler yol açar zenginleşmeye.. Bu da şiir dilinin olanaklar gömüsü olduğunu gösterir.
Türkiye’de modern şiirin kullanmadığı bazı olanakları, roman ve öykünün kullanması anlatımı zenginleştiriyor. Oysa şiirimiz yeni anlatım biçimlerini yeğlemeyen şairlerin elinde tıknefes kalıyor. 2000’lerde yazılan şiirin köktenci atılımlardan yoksunluğu şairlerin anlatım biçimlerine ve tekniklere çekinceli davranmalarıyla ilgilidir. Oysa şair, şiir dilini ‘iç monolog’, ‘bilinçakışı’ gibi tekniklere başvurarak anlatımı güçlendirebilir. Şiiri yazınsal yeniliklere açılabilir. Çünkü yaratıcı imgelem yaşantı içeriğiyle beslendiği kadar, gerçekliklerle, üstgerçekliklerle, hayallerle ve düşlerle de beslenir. Böylece şiirsel yapı derinlik ve çok katmanlılık kazanır. Zaman ve mekân kaymalarını devreye sokan bir teknik, şaire tarihsel karşılaştırmalar olanağı sağlar. Ama bizde (Batıda da) lirik şiir ‘Ben’ üzerine kurulduğu için, daha çok bireyin kıyı bucak keşfine yol açmıştır.
Burada Nâzım Hikmet’in modern şiirin tekniğine katkılarını anmalıyım: Erken şair sezgisiyle olsa gerek, Anadolu ve Rusya’da gördüklerini, aruz ve hecenin anlatım olanaklarıyla veremeyeceği düşüncesi, onu başka türlü anlatım biçimlerine yöneltir. Açların Gözbebekleri’nden Saman Sarısı’na dek geçen zaman içinde, teknik olarak değişik şiirlere imza atan Nâzım Hikmet, aynı zamanda modern şiirin de öncüsü olur. Teknik olarak sesçil şiirden, fütüristlerden yararlanan Nâzım Hikmet bu arayışlarını ölümüne dek sürdürür. Öyle ki, basım tekniklerinden de avant-garde denemelerden de yararlanır.

* * *

Estetik : Duyusal faaliyetlerimizin güzelle ilgili kısmını inceleyen sanat ve güzellik felsefesi. Şiir estetiği, yapının, kurgunun, ses ve anlamın bir orkestrasyon içinde bulunması; bundan haz alması hâli. Modern şiiri bütün öğeleriyle bir bütün olarak düşündüğümüzde, ‘yapı’ bütünlüğüne ya da yetkinliğine estetik denir, şiir estetiği. Estetik kavramı geniştir, güzellik bilimi olarak algılanır. Sanatın her alanında estetik değerden söz edilebilir. Şiir estetiği, şair-şiir-okur üçgeninde belirlenir; o da güzellik kavramının farklı algılanışıyla değişir. Şairin-okurun güzellik donanımıyla ilgilidir.
Şiir için çok şey söylenmiştir : Onun simgeler, ritimli söz ve seslerden oluştuğu, sözcüklerin sözcüklerle dikey ve yatay olarak örgütlendiği, yüzey ve derin yapının eşgüdümü ile iletişim bildirişim işlevinin gerçekleştiği estetik bir yapıdır, denilebilir. Estetik, şiir için bir ulam değil, başlı başına şiirin amacıdır. Estetiksel olmayan, kusurlu olan şiir de olabilir. Bir söz sanatı olan şiir, yetkin bir ‘yapı’ içinde ‘iyi şiir’ olabilir. Sıkı şiir kusursuz yapısı olan şiirdir. Dolayısıyla estetiksel olarak örgütlenmiş bir ‘yapı’ sanatıdır şiir.
Estetik değer ya da duygu, alımlayıcının şiir beğenisine göre değişir. Şair, yaptığı işi iyi yapmalı, şiiri en yüksek estetiksel değer olarak örgütleyebilmelidir. Hem kendi döneminin kanonunu, hem de gelecek dönemlerin kanonunu oluşturabilmelidir.
‘Estetik (Sanat Felsefesi)’ başlıklı yazısında Mustafa Ergün, temel değeri güzellik olan estetiği felsefi açıdan incelerken Kant’ın, Shiller’in, Wittengenstein’ın estetik kavramına “yüce, trajik, komik, zarif, ilginç, çocuksu (naif), soylu, çekici ve hatta çirkinli(ği) bile” estetiğin alanı içinde değerlendirdiklerini belirtir. Modern şiir bağlamında da estetik şiirin temel kavramıdır. Kimi zaman şiirin yetkinliğinde görülür, kimi zamansa sezilir bir olgudur. Fenomenolojik yaklaşımlar estetiği nesnede, bizim konumuz bakımından şiirde de şiirin kendinde görür estetiği.
Hegel’den beri “sanat güzelliği” doğanın güzelliğinden farklı ve daha güzeldir. Şiir, insanî etkinliğin damıtılmış, fazlalıkları arındırılmış söz sanatıdır. Şairin tinselliği şiirin bütününden okunur. Yazınsal sanatlarla donatılmış şiir, aynı zamanda, şairin tinselliğinin yaratıcılığıyla oluşur. Şairin ufku, hayal gücü şiirinden okunabilir. Hiç kuşkusuz, şairin biçemi şairin ufkunu ve hayal gücünü ortaya koyar. Mustafa Ergün’e başvuralım: “Sanat, insanın iç dünyasının eseridir ve büyük ölçüde bireyseldir. Ama bütün diğer insanların iç dünyasına da hitap ettiği için kısa sürede toplumsallaşmaktadır.” Mustafa Ergün’ün sanat için söyledikleri şiir içinde geçerlidir.
Bir şiirin güzel bulunması estetiksel bir yargıdır. Kötü bulunması da estetiksel bir yargıdır. Bu yargılar nasıl ortaya çıkar? “O insanların duyarlık, zihin ve hayal güçlerinin özgür ve uyumlu bir oyunu içinde ortaya çıkar.” O insanların, okurun diyelim, o şiirden haz almaları ya da almamalarıyla ilgilidir. Haz alıp almama da bütünüyle bireyseldir; beğeniye bağlıdır.
Şiirin estetiği derken değişen bir şeyden söz etmiş olurum. Estetiğin temel kavramının güzellik olduğunu söylemek bile fazla. Güzellik kavramı da her çağda, her yüzyılda farklı farklıdır. İnsanın kültürel donanımına göre değişir. Örneğin, Garip şiirinin beğenisiyle yetişmiş bir okur, İkinci Yeni şiirini estetiksel bulmayabilir. İnsandan insana değişir güzellik değeri. Şair için güzelliğin kaynağı dış dünya değil, kendi iç dünyasıdır. Orada dış dünya değişime uğramıştır. İşin içine hayalleri, düşleri katılmış, estetik nesne (şiir) hâline dönüşmüştür. Mustafa Ergün’ü izleyerek söyleyelim: “ Ancak güzellik üretim ilişkileri içinde oluşan toplumsal bir değerdir.” Üretici güçler ile üretici olmayan güçlerin güzellik anlayışı farklıdır. Güzelliğin kendi içindeki düzenliliğini uyum (harmoni) sağlar. Şiir için bütün öğelerinin uyumlu birliği esastır.
Şiir bana göre elbette güzelliktir; güzel olan da şairin özgürlüğüdür.
Mor Taka, Bahar 2009, Sayı: 12

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler