17 Şubat 2009 Salı

Sözcüklerin Gücü

Ahmet Ada


Şiirsel imgenin sözcükler arası ilişki üzerinden kuruluşu,
her şiirde sözcüğe bakir bir kullanım olanağı sağlar.
Celâl Soycan


Modern şiir sözcüğe değer yükleme konusunda son derece önemli bir sınav verir. Aslında, Doğu kültüründe olsun, Batının dinsel kültüründe olsun, sözün değeri öne çıkar. Aziz Yohanna İncil’inde, “Başlangıçta sadece söz vardı” denir. Doğu kültüründe de, varlığı ve dünyayı anlama sözcüklerle başlar.

‘Poesia’ sözcüğünün Gerekçede anlamı ‘evreni yaratma’dır. Bir sözcük kuyumcusu olan şair de, varlığı, dünyayı ve evreni imgeleminde yeniden kurarken sözcüklere, imgelere başvurur. Sözcükler şiirin temel birimidir. Şiir onsuz yazılamaz.

Şiirin kaynaklarına ya da köklerine baktığımız zaman Taş Devri’nden başlayıp bugüne türkü biçiminde taşındığını söylemek mümkün. İnsanın etkinliklerinde ritimli söz söyleme, dans, türkü hep vardır. Tarlada toprağı çapalarken, denizde balık tutarken, yapılan herhangi işte, uyumlu-ritimli sözler söylerken, insan, sözcüğü müziksel olarak örgütleyen bir konumdadır. Sözün kişiselliği de, toplumsallığı da iş türkülerinde gözlenir. Hasat mevsiminde de, oyunlarda da, çeşitli ritüellerde de, şarkıda büyüde de ritimli sözler kullanılmıştır. Şiirin logos halidir bu; sözel dönem. Yazılı kültüre geçiş, şiirin sözcüklerle oluşturulduğu döneme denk düşer.

İlksel şiirlerde, insanın doğayla bütünlüğü gözlenir. Hayat-şiir bütünlüğü, şiiri hayatın kendisi kılar. İsmail Mert Başat, “Şiirin Köklerine Yolculuk” başlıklı yazısında, ilksel topluluklardaki şiir için, “Yaşam latif, uysal, rahvan ve “şiirsel” değildi; zor, acımasız, ama büyülüydü. Tüm tonlamaları içindeki yaşam doğadaki tüm şeylerle bütünlük içinde, şiirin kendisiydi” diyor. İsmail Mert Başat şiirin köklerini şöyle saptıyor: “Şiirin kökleri duygularla düşüncenin, ân ile belleğin, ‘tin’ ile bedenin, gerçekliklerle düşlemsel olanın hem kendi, hem de özne-nesne ilişkilerinin diyalektiğini içeren tümlüğündedir.” ( Akatalpa, Ocak 2009, Sayı: 109, Şubat 2009, Sayı : 110). Burada, dikkati çeken nokta, doğa, nesne ile insan arasındaki bütünlüğün kopmaya uğramamış olmasıdır. Her şeyin varlığa doğru akmasıdır.

Sözcükler, modern şiirde, anlam sınırlarını genişleterek, varlığa doğru akan şeyleri, fizik ve metafizik olarak bir doluluğa dönüştürürler.

Klasik şiir ile modern şiirin sözcüğe verdiği değer farklıdır. Klasik şiirde sözcükler nesnelerin sadece sessel ve anlamsal karşılıkları olarak kullanılırken; modern şiirde sözcükler ile nesneleri arasına mesafe konularak kullanılır. Boşluklar, sessizlikler, çağrışımlar vardır ve bazen salt sessel tonlamalar yaratmak için kullanılır. O yüzden Salah Birsel, “Deniz, masa, yatak sözcükleri, denizin, masanın, yatağın kendisi değildir” der. Modern şiir, sözcüğün işaret ettiği karşılığını aşarak anlamlandırmalara yönelir. Şiir içinde sözcük, çağrışım, duygu, düşünce, duyarlık değeri kazanır. Çok söylenen “şiir sözcüklerle yazılır” sözünün anlamı budur. Cemal Süreya’nın sözleriyle, “Şiirde dil hem araçtır, hem de ortamdır. Şiirin, bir yerde, gövdesi gibidir.” (1) Seçilen sözcükler rastgele seçilmezler. Sözcükler, öteki sözcüklerle buluştuklarında imgeye yol alırlar. Sözcük ‘dekoratif’ olmaktan kurtulur. Şair, sözcükleri rastgele değil, eşdeğerlik ilkesine göre seçer. Terry Eagleton’a başvuralım : “Gelgelelim, şiirde “eşdeğerliklere” kelimeleri seçerken olduğu gibi onları birleştirme sürecinde de dikkat ederiz: Semantik, ritmik, fonetik olarak ya da başka bir şekilde eşdeğer olan kelimeleri yan yana getiririz. Jakobson ünlü tanımını bu sayede yapabilmiştir: “Şiirsel işlev, eşdeğerlik ilkesini, seçme ekseninden birleştirme eksenine yansıtır.” (2) Şiir ya da şiirin gövdesi olan şiir dili birleştirme ekseninde açığa çıkar. Bu süreçte dil gündelik dilden kopar; ama asıl ayırt edici özellik şiirin de özü olan yazınsallığa ulaşılır. Yazınsallığa ulaşamayan şiirsel dil, değil şiirin gövdesi (yapısı) olmak, şiir olamaz. Julia Kristeva, yazınsallığı “çokanlamlılık”, “çokseslilik” niteliğiyle açıklar: “Çokanlamlılık göstergebilimsel bir çokdeğerliliğin farklı göstergebilimsel dizgelere aitliğin bir sonucu olarak ortaya çıkar” der (3). Görüldüğü gibi yazınsallığı metinlerarasına bağlar. Oysa, her şiir metinlerarası bir gösterge dizgesi değildir. Yaratıcı imgelemin sözcük, sözcük ilintileri, sözdizimi, imge, şiir tümcesi, ses ve anlam, ritim olarak bütünlediği, eşgüdüm içinde olan bir ‘yapıdır’ şiir.

Modern şiir sözcüğe özerk bir değer katar. Sözcük gündelik dilde işaret ettiği anlamlardan koparak başka anlam alanlarına açılır. Böylece, sözcüğün bildirişim dilinden kopması sağlanır. Sözcüğün arkaik, tarihsel göndermeleri de kopuşu hızlandırır; çağrışım gücü öne çıkar.

Cemal Süreya, “Çağdaş şiir geldi kelimeye dayandı” derken sözcükler arası kurulan “şiirsel yük”e dikkati çekiyordu. “Kelimeler bizde de yerlerinden yarı yarıya koparılıyor, anlamlarından ufak tefek saptırılıyor, yeni yükler yükleniyor kelimelere” diyordu. Roman Jakopson, Rus Biçimbilimcilerinin, 1915-1930 yılları arasındaki Opayaz’daki şiir dili araştırmaların anarken, “gerçekte, şiir dilinde gösteren ve gösterilen arasında olduğu kadar gösterge ile kavram arasındaki bağıntıda da temel bir değişim söz konusudur” diyordu.

Dilbilim açısından sözcük neyi ifade ediyor? “Bir ya da birden çok sesbiriminin oluşturduğu, yazıda iki boşluk arasında yer alan, çoğu kez anlamsal bir birim oluşturan, söylemde belli bir biçimsel birlik sunan, çeşitli dizimsel kullanımlarında biçimce ya hiç değişmeyen ya da – bükünlerde olduğu gibi – bir bölümüyle değişim gösteren eklemli ses ya da sesler öbeği.” (4) Bu tanım, sözcüğün doğal dil, düzyazı dili için geçerli. Şiir dili ve söylemi içinde sözcük işaret ettiği nesnenin karşılığı olarak değil, kendi olarak duyumsanır. Kendi değerini, imge kurucu özelliğini yüklenir. Şair, ister klasik şiir yazsın, isterse modern şiir, sözcüğün tarihini, çağrışımsallığını, yan anlamını, eskil (arkaik) değerini gözeterek kullanır. Kanto XVIII’den bir dörtlükle örneklendirelim :

Küçük sokaklar ve bahçe duvarları üstünde
Öyledir kılıçtan mavi iner yağmur
Birdenbire gökyüzünün tufandır rengi
Tufan rengine çalan gökyüzü için deniz (5)

Burada, şiirsel söylem içinde ‘kılıç’, ‘mavi’, ‘yağmur’ sözcükleri, sözlük karşılığından çıkarak yağmuru niteleyen çağrışımsal bir değer kazanırlar. Sözcükler, okurun imgeleminde dolayım kazanarak gidimli dilde olmayan bir işlevsellik yüklenirler. Bir araya gelişleri sözcüklere imge kurucu işlev yükler.

Modern şiirde, şiire giren her sözcük özgürleşme sürecine de girmiş olur. O zaman, şiire girmeyen sözcüğü de çağırmaktadır. Örneğin masa sözcüğü ağacı, ormanı çağırmaktadır. Nesne-sözcük özdeşliğinin ortadan kalkması, sözcüğün bağlantılarından kopması, başka sözcüklerle girdiği imgesel yapıyı özerk ve özgün kılar. Bu durumu İsmail mert Başat şöyle ifade eder : “Sözcüklerin nesnelere bağımlılığının kırılışı, modernitenin kuruluş ve kurumlaşmasıyla iç-içelik taşımıştır. Sözcüklerdeki özgürleşme, nesneleri çoğaltmış, ya da değiştirmiş değildir elbette. Ama sözcükler somut, anlatılabilir nesnelerden uzaklaşıp – özgür kaldıkça çoğalmışlardır. Sözcük ile nesnenin arasına bir mesafenin girmesi, hem bir perspektif kavramsallığını, hem de mesafeyi dolduracak eleştirel bakış, sorgulama ve yeni yeni anlamlandırma olanağı getirmiştir. Böylece sözcükler yalnızca nesne ve olguların konumlarını ve topografyalarını, duygulanımların dışa vurumlarını değil, şey’lerin ve ilişkilerinin iç devinimlerini, farklılaşan algılamaları, tahayyül ve tasarımları, ütopyalara açılan bir çevrende ifade edebilme yetisine ve zenginliğine açılmışlardır.” (6) Modern şiirde sözcük, böylece, varlığı, doğayı yeni yeni anlamlandırma olanağına kavuşmuştur. Başka bir söyleyişle, şiirsel söylemin kurucu öğesi olarak sözcüğün kabuğunu kaldırmakla öteki sözcüklerle girdiği ilişkilerin ve imgenin yaratıcı gücünü görmek mümkün olmuştur. Sözcük, sözlüksel anlamının dışında, hem kendini hem de öteki sözcüğü çoğaltmıştır. Böylece, mimesisten kurtulmuş, şairin kurduğu, biçimlendirdiği bir evren yaratılabilmiştir.

Şiirsel söylemde sözcük, boşluklar, sessizlikler oluşturabildiği gibi nesnesiyle ilişkisinde yeni anlamlar yüklenir. Sözcük, bir şeyi işaret etmekten kurtulur, öteki sözcüklerle girdiği ilişkide alışılmadık bağdaştırmaların yarattığı açılımlara yol alır. Roman Jakobson’un çok bilinen sözlerini aktarayım: “Şiirsellikte sözcük, adlandırılan nesnenin basit bir vekili ya da coşku patlaması olarak değil, fakat sözcük olarak duyumsanır. Şiirsellikte, sözcükler ve sözdizimi, anlamlandırma, iç ve dış yapılanma gerçekliğin kayıtsız (ilgisiz) göstergeleri değildirler, ama kendi ağırlıklarına ve kendi değerlerine sahiptirler. (İzleksel düşünce bağlamında.) “ (7) Jakobson, “izleksel düşünce bağlamında” kaydı düştüğüne göre, sözcüklerin şiirsel söylemdeki konumunda da bildirişim işlevinin olduğunu düşünmektedir.

Bir kurgu olan şiirin bildirişim işlevi, sözcüklerin öteki sözcüklerle girdiği ilişkiyle doğduğu bilinmekle birlikte, sözcüklerin sessel, anlamsal, tarihsel, çağrışımsal boyut kazanması da sözdizimsel bağlamda ortaya çıkar. Burada, şiirin, sözcüklerle örgütlenmiş bir ‘yapı’ olduğu unutulmadan şu söylenebilir: Sözcük, asıl olarak dize, sözdizimi, şiirsel söylem içinde bir yapının birimi olurken kendi değerini kazanır. ‘Yapı’ kavramı şiirin asıl kavramıdır. Yapıya ulaşamayan ‘yığma’ içinde sözcük kendi değerini kazanamadığı gibi şiiri de yapılandıramaz; anlam-yapı birliğini kuramaz.

Çağdaş şiir, kendi değerini kazanmış sözcüğün de içinde bulunduğu imgeye dayanır. İmge-tümce, “düşle gerçek, nesne ile söz, bilgi ile büyü, dünya görüşü ile şiirsel dünya arasında” anlam-yapı birliği kuran köprüdür. Çağdaş şiirde sözcüğün bağıntısı kırıldığı için kendi değeri ortaya çıkar.




1 Cemal Süreya, Şiirin Birimi Sözcüklerdir, Yusufçuk, Mayıs 1979, Sayı : 5
2 Terry Eagleton, Edebiyat Kuramı, s.128, Ayrıntı Yayınları, 2004
3 Kubilay Aktulum, Metinlerarası İlişkiler, s.42, Öteki Yayınevi, Şubat 1999
4 Berke Vardar, Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü, s.19, ABC Kitabevi, 1998
5 Ahmet Ada, Yeni Kantolar, s.32, Şiirden Yayınları, 2007
6 İsmail Mert Başat, Gökyüzünden Başka Sınar Yok, s.207, Kırmızı Yayınları, 2008
7 Roman Jakobson, Sekiz Yazı, Düzlem Yayınları, 1990 (Bir dip not : Jakobson’dan
alıntıda, “Şiirsellikte…” diye çevrilmiş. Modern şiirin dilinde ya da şiirsel söylemde
sözcüğün değeri açığa çıkar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İzleyiciler