ŞİİR DİLİ
AHMET ADA
Deleuze/Guattari ikilisinin sözleriyle, şiir “dilin içindeki yabancı dildir”. Bu söz modern şiirin dili için söylenmiştir. Klasik şiirin dili için – metaforlar içerdiği halde – dilin içindeki yabancı dildir, diyemeyiz. Klasik şiirin dili, kurguda, sözdiziminde konuşma dilinden (doğal dilden) ayrılır, farklılaşır. Modern şiirin dili hem konuşma dilinden (doğal dilden) kaynaklanır, hem de ondan kopar. ”Dilin içindeki yabancı dildir”. Modern şiiri ‘dilsel bir olgu’ olarak nitelemek bu yüzden doğrudur.
Konuşma dilinden farklı bu dili ‘üstdil’ olarak nitelemek de yanlıştır. Konuşma dilinden farklı oluşu ‘üstdil’ olarak nitelendirilmesini gerektirmez. Üstdil şiiri ait bir terim değil, Dilbilimin bir terimidir. Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü’nde Berke Vardar Üstdil’i “Doğal dili ya da konudili inceleyip betimlemek için oluşturulmuş araç dil; dili anlatan dil” olarak tanımlar ve devam eder: “Doğal dilin göndergeleri, dil dışı gerçeklik düzleminde yer alır; oysa, üstdilinkiler dilsel niteliklidir, konudilin göstergelerine ilişkindir (örn. dizim, sesbirim, ek, yapı, vb). Hjelmslev’e göre, bir üstdil, bir gösterge dizgesini inceleyen gösterge dizgesidir. Şiir dili için ‘dilin içindeki üstdildir’ dersek, şiiri oluşturan sözcüklerin ‘dizin, sesbirim, yapı, ek vb.’ dilsel nitelikli olduklarını söylemiş oluruz. Oysa, modern şiirin dili doğal dilin göstergelerine dayanır; bir araya gelen sözcükler sabitlenmiş anlamlarını da alışılmamış bağdaştırmalarla aşar.
Modern şiir ‘Ben’ söylemine ait şiirdir; dolayısıyla monolojiktir. Bu şiirin dilinin üstdil olmadığını, üstdil teriminin şiire ait bir terim gibi algılanarak yanlış bir kullanıma yol açıldığını söylemek bile fazla. Modern şiirin dilini Öte-dil, Başka-dil, Karşı-dil olarak niteleyenler şiire ait terimleri-kavramları varsıllaştırmayı amaçlıyordur. Başka bir deyişle modern şiir dilinin doğal dilden farkını belirlemek için bulunan adlandırmalardır bunlar. Önemli olan şiir dilini adlandırma değil, dilin kendisidir. Dilin gerilimli durumudur. Modern şiirde dil uçlara doğu savrulmuş; bağlam kurma olanağı yitmiştir. Bu durum dizeler arası bağlantıları koparmıştır. Sözcükler bağıntılarından koparılmış olarak kullanılmaktadır. Ama bu demek değildir ki modern şiirin dili okurunu hiçbir şeye göndermez. Tam tersine, yaşantının içeriği imgelemden dile taşınırken gerçeklik boyutu genişler, dönüştürülür, aşılır; böylece, dil dışı gerçeklik düzleminden koparılır. Deneyimlenen şeyler estetik gerçekliğe dönüştürülür, ‘nesnel bağlılaşığı’ üzerinden de hayata gönderilir. Belki şiirden tat aldığımız , haz duyduğumuz şey budur.
Roland Barthes, çağdaş şiirde sözcükler arası bağıntı etkisinin yok olmasıyla sözcük patlaması yaşandığını belirtir. Doğal dilde sözcükler tek başlarına bir kavrama, nesneye; modern şiirde sözcüğün kendine, sesine, anlamına gönderir. Kimi zaman sözcük değişmece (mecaz), kimi zamanda yan anlam değeri kazanır. Sözcük patlaması ile modern şiirde sözcüğün değerinin değişip başkalaştığı vurgulanır. Yaşantı içeriğinden bilinç içeriğine, imgeleme taşınan, oradan dil üzerinden imgelere dönüşen süreç sağlıklıdır ve anlamlandırmaya yöneliktir. Dize, sözdizimi, ses ve anlam, içses, dize kırılmaları vb. şiire ait öğeler bir eşgüdüm içinde şiirsel yapıyı oluştururlar. Deneyimlenen bir şey olan yaşantı içeriği imgelemden geçerek sözcük, dize, şiir tümcesi olarak karşımıza çıkar. Doğa ve insan modern şiirde değişime uğrayarak kendinde olmaktan kurtulur, kendisi için olmaya dönüşür.
Tarihin, toplumsal olguların şiirsel söylem içinde dönüştürülmesi sorunsalı Dil’le ilgilidir ve Dil ‘seçilen’ ve ‘birleştirilen’ sözcüklerin isabetliliğine bağlıdır. Gerçekliklerin dönüştürülmesi de bu isabetliliğe bağlıdır ve gerçekliklerin çokluğu bu dönüşüm sonucu ortaya çıkar.
Klasik şiirden kopuşu, Baudelaire, Lautreamont, Rimbaud, Mallarme gibi şairlerin zihinsel dönüşümleriyle açıklayabiliriz. Bu zihinsellik moderniteyi hazırlayan, çağdaş sanatın temel koyucu özelliklerini ortaya koyan zihinselliktir. Güzellik kavramı değişmiş, algı, duyu kavramları alt üst olmuş, Dil’e, imgeye bakış farklılaşmıştır. Bilinçdışı süreçler şiire girerek farklılaşma ortaya çıkmıştır. Böylece mimetik şiirin egemenliği kırılmıştır. Şiirin epistemik olarak eski şiirden köklü kopuşu bir başlangıç olmuştur. Öteki sanatlar şiiri izlemiştir.
Modern şiir, imgeyi dolayımlayarak veren bir yapıdadır. Doğal dildeki imge ise dolayımsız, nesnel karşılığı olan imgedir. Modern şiirin imgeleri, imgelemin ürünüdür ve estetik sürecin sonucudur. Bellek bir depo olmaktan çok sürece katılan bir olgudur. Estetiksel imge modern zihinselliğin nesne algısıyla bağlantılı olarak ‘nesnel bağlılaşım’ kanalıyla doğrulanıp hayata döner. Okurun alımlama ve estetik donanımı şiiri anlama ve anlamlandırmada etkin rol oynar. Şiirsel imler, sözcük ilintileri, şiirin semiyotik birliği derin yapıyı gösterir. Derin yapı anlamla ilgilidir ve ‘nesnel bağlılaşımla’ açığa çıkar. Seçkin şiir okuru neyi, nasıl algılayıp anlamlandırır? Bu da onun şiir bilgisine ve beğenisine, hatta şiir donanımına bağlıdır. Gerçeğin hakikati, okura göre, nasıl biçimlendirilmiştir? Ya da hakikate gömülü şiiri, okur hangi niyetle açığa çıkaracaktır? Belli değildir. Eğer şiir kendine yeterli, sıkı örgütlenmiş bir yapıdaysa, yazınsal olan yapı hakikati okura sezinletir.
Modern şiirin dili, dışsal gerçeği olduğu gibi yansıtmaz, gerçeğe benzerliğe ulaşmayı amaçlamaz; tersine, gerçekle düşsel tasarımı arasında salınır, bambaşka gerçekliklerin yaratılabileceğini dilsel yapının içinden gösterir.
Şiir dili modern şiirde süslemeden uzaktır. Salt yazınsal bilginin bir ileteni değildir. Şiir dili kendine dönük olmasına karşın, aynı zamanda, farklı gerçekliklerin yaratılabileceğini de öngörür. Dilin taşıdığı dış dünya, doğa, şairin, imgeleminden damıtarak dilsel ve estetiksel olarak kurduğu dış dünya ve doğadır.
Modern şiir nesnelere, olgulara belli bir mesafeden bakar. Dilin en küçük birimi sözcük nesneden bağımsızlaşmış, kendi olmuştur. Bu kendilik sessel ve anlamsal çoğalmayı sağlamıştır. Bu da, modern şiirin çok katmanlı anlamlandırmaların eşiğine oturmasına yol açar.
AHMET ADA
Deleuze/Guattari ikilisinin sözleriyle, şiir “dilin içindeki yabancı dildir”. Bu söz modern şiirin dili için söylenmiştir. Klasik şiirin dili için – metaforlar içerdiği halde – dilin içindeki yabancı dildir, diyemeyiz. Klasik şiirin dili, kurguda, sözdiziminde konuşma dilinden (doğal dilden) ayrılır, farklılaşır. Modern şiirin dili hem konuşma dilinden (doğal dilden) kaynaklanır, hem de ondan kopar. ”Dilin içindeki yabancı dildir”. Modern şiiri ‘dilsel bir olgu’ olarak nitelemek bu yüzden doğrudur.
Konuşma dilinden farklı bu dili ‘üstdil’ olarak nitelemek de yanlıştır. Konuşma dilinden farklı oluşu ‘üstdil’ olarak nitelendirilmesini gerektirmez. Üstdil şiiri ait bir terim değil, Dilbilimin bir terimidir. Açıklamalı Dilbilim Terimleri Sözlüğü’nde Berke Vardar Üstdil’i “Doğal dili ya da konudili inceleyip betimlemek için oluşturulmuş araç dil; dili anlatan dil” olarak tanımlar ve devam eder: “Doğal dilin göndergeleri, dil dışı gerçeklik düzleminde yer alır; oysa, üstdilinkiler dilsel niteliklidir, konudilin göstergelerine ilişkindir (örn. dizim, sesbirim, ek, yapı, vb). Hjelmslev’e göre, bir üstdil, bir gösterge dizgesini inceleyen gösterge dizgesidir. Şiir dili için ‘dilin içindeki üstdildir’ dersek, şiiri oluşturan sözcüklerin ‘dizin, sesbirim, yapı, ek vb.’ dilsel nitelikli olduklarını söylemiş oluruz. Oysa, modern şiirin dili doğal dilin göstergelerine dayanır; bir araya gelen sözcükler sabitlenmiş anlamlarını da alışılmamış bağdaştırmalarla aşar.
Modern şiir ‘Ben’ söylemine ait şiirdir; dolayısıyla monolojiktir. Bu şiirin dilinin üstdil olmadığını, üstdil teriminin şiire ait bir terim gibi algılanarak yanlış bir kullanıma yol açıldığını söylemek bile fazla. Modern şiirin dilini Öte-dil, Başka-dil, Karşı-dil olarak niteleyenler şiire ait terimleri-kavramları varsıllaştırmayı amaçlıyordur. Başka bir deyişle modern şiir dilinin doğal dilden farkını belirlemek için bulunan adlandırmalardır bunlar. Önemli olan şiir dilini adlandırma değil, dilin kendisidir. Dilin gerilimli durumudur. Modern şiirde dil uçlara doğu savrulmuş; bağlam kurma olanağı yitmiştir. Bu durum dizeler arası bağlantıları koparmıştır. Sözcükler bağıntılarından koparılmış olarak kullanılmaktadır. Ama bu demek değildir ki modern şiirin dili okurunu hiçbir şeye göndermez. Tam tersine, yaşantının içeriği imgelemden dile taşınırken gerçeklik boyutu genişler, dönüştürülür, aşılır; böylece, dil dışı gerçeklik düzleminden koparılır. Deneyimlenen şeyler estetik gerçekliğe dönüştürülür, ‘nesnel bağlılaşığı’ üzerinden de hayata gönderilir. Belki şiirden tat aldığımız , haz duyduğumuz şey budur.
Roland Barthes, çağdaş şiirde sözcükler arası bağıntı etkisinin yok olmasıyla sözcük patlaması yaşandığını belirtir. Doğal dilde sözcükler tek başlarına bir kavrama, nesneye; modern şiirde sözcüğün kendine, sesine, anlamına gönderir. Kimi zaman sözcük değişmece (mecaz), kimi zamanda yan anlam değeri kazanır. Sözcük patlaması ile modern şiirde sözcüğün değerinin değişip başkalaştığı vurgulanır. Yaşantı içeriğinden bilinç içeriğine, imgeleme taşınan, oradan dil üzerinden imgelere dönüşen süreç sağlıklıdır ve anlamlandırmaya yöneliktir. Dize, sözdizimi, ses ve anlam, içses, dize kırılmaları vb. şiire ait öğeler bir eşgüdüm içinde şiirsel yapıyı oluştururlar. Deneyimlenen bir şey olan yaşantı içeriği imgelemden geçerek sözcük, dize, şiir tümcesi olarak karşımıza çıkar. Doğa ve insan modern şiirde değişime uğrayarak kendinde olmaktan kurtulur, kendisi için olmaya dönüşür.
Tarihin, toplumsal olguların şiirsel söylem içinde dönüştürülmesi sorunsalı Dil’le ilgilidir ve Dil ‘seçilen’ ve ‘birleştirilen’ sözcüklerin isabetliliğine bağlıdır. Gerçekliklerin dönüştürülmesi de bu isabetliliğe bağlıdır ve gerçekliklerin çokluğu bu dönüşüm sonucu ortaya çıkar.
Klasik şiirden kopuşu, Baudelaire, Lautreamont, Rimbaud, Mallarme gibi şairlerin zihinsel dönüşümleriyle açıklayabiliriz. Bu zihinsellik moderniteyi hazırlayan, çağdaş sanatın temel koyucu özelliklerini ortaya koyan zihinselliktir. Güzellik kavramı değişmiş, algı, duyu kavramları alt üst olmuş, Dil’e, imgeye bakış farklılaşmıştır. Bilinçdışı süreçler şiire girerek farklılaşma ortaya çıkmıştır. Böylece mimetik şiirin egemenliği kırılmıştır. Şiirin epistemik olarak eski şiirden köklü kopuşu bir başlangıç olmuştur. Öteki sanatlar şiiri izlemiştir.
Modern şiir, imgeyi dolayımlayarak veren bir yapıdadır. Doğal dildeki imge ise dolayımsız, nesnel karşılığı olan imgedir. Modern şiirin imgeleri, imgelemin ürünüdür ve estetik sürecin sonucudur. Bellek bir depo olmaktan çok sürece katılan bir olgudur. Estetiksel imge modern zihinselliğin nesne algısıyla bağlantılı olarak ‘nesnel bağlılaşım’ kanalıyla doğrulanıp hayata döner. Okurun alımlama ve estetik donanımı şiiri anlama ve anlamlandırmada etkin rol oynar. Şiirsel imler, sözcük ilintileri, şiirin semiyotik birliği derin yapıyı gösterir. Derin yapı anlamla ilgilidir ve ‘nesnel bağlılaşımla’ açığa çıkar. Seçkin şiir okuru neyi, nasıl algılayıp anlamlandırır? Bu da onun şiir bilgisine ve beğenisine, hatta şiir donanımına bağlıdır. Gerçeğin hakikati, okura göre, nasıl biçimlendirilmiştir? Ya da hakikate gömülü şiiri, okur hangi niyetle açığa çıkaracaktır? Belli değildir. Eğer şiir kendine yeterli, sıkı örgütlenmiş bir yapıdaysa, yazınsal olan yapı hakikati okura sezinletir.
Modern şiirin dili, dışsal gerçeği olduğu gibi yansıtmaz, gerçeğe benzerliğe ulaşmayı amaçlamaz; tersine, gerçekle düşsel tasarımı arasında salınır, bambaşka gerçekliklerin yaratılabileceğini dilsel yapının içinden gösterir.
Şiir dili modern şiirde süslemeden uzaktır. Salt yazınsal bilginin bir ileteni değildir. Şiir dili kendine dönük olmasına karşın, aynı zamanda, farklı gerçekliklerin yaratılabileceğini de öngörür. Dilin taşıdığı dış dünya, doğa, şairin, imgeleminden damıtarak dilsel ve estetiksel olarak kurduğu dış dünya ve doğadır.
Modern şiir nesnelere, olgulara belli bir mesafeden bakar. Dilin en küçük birimi sözcük nesneden bağımsızlaşmış, kendi olmuştur. Bu kendilik sessel ve anlamsal çoğalmayı sağlamıştır. Bu da, modern şiirin çok katmanlı anlamlandırmaların eşiğine oturmasına yol açar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder